İçim yanar dağ gibi kaynıyor.

Yüreğimdeki yangını anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalıyor.

O kadar söz geliyor dilime, ama dilimi ısırıyorum ve diyemiyorum.

Çocuklarım oynamak için yanıma geliyorlar.

İşten cesed gibi ayrıldım.

Evde çocuklarımla beraberim ama onlarla birlikte değil ruhum.

Oğluma bakıyorum.

Gözlerimin önüne adli tıp önünde, işkence ile katledilen oğlunun cenaesini almak için bekleyen babanın yüzü geliyor.

Oğlumun saçlarını kokluyorum.

Sanki evladını kaybeden babanın oğlunun saçını koklaması gibi.

Sarılıyorum.

İçim yanar dağ gibi.

Doğumunda nasıl sevinmiştim aklıma geliyor.

İlk baba olma duygusunu tattığım o anlar geliyor aklıma.

Sonra gün gün büyümesi.

İlk gülüşü, ilk gülmesi, ilk banyosu ve ilk emeklemesi.

Bir evlat sahibi olmanın ve o evladını kaybetmenin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.

İçim kaldırmıyor bu acıyı.

Gözlerim doluyor.

Nefes alamıyorum.

42 yıl gemiş olsa da, Gökhan Açıkkol bir babanın hiç büyümeyen evladıydı.

Babasından kendisine geçen bir hastalıkla mücadele ediyordu.

Şeker hastasıydı.

Öğretmendi babası gibi.

İşi sadece öğrencilerine tarih dersi vermekti.

Suçu, düne kadar herkesin vermek için sıraya girdikleri bir dershanede çalışmak.

Ne darbeden, ne insanlara ateş edip öldürmekten haberi yok.

Ve bunlar hayatında olmayan şeylerdi.

Ama bir linç kampanyasının ilk kurbanlarından oldu.

Gece yarısı evi basıldı.

Elleri ters kelepçe ile kelepçelenip yüz üstü yatırıldı.

Şekeri yükseldi.

Krize girdi.

İnsanlıktan nasibi olmayanlar, yerde öylece yatarken ağzına şeker vermeye çalıştılar.

Komşular araya girip insilun iğnsesi yaptılar.

Biraz kendine geldi.

Evi tarumar edilip gözaltına alındı.

Günlerce nezarethanede ilaçlarını almasına müsade edilmedi.

Yine krize girdi, hastaneye gönderildi.

Sonra,

Yine nezarethaneye getirildi.

Acılı eşi günlerce kendinı paraladı, ilaçlarını vermek için kocasına.

Müsade edilmedi.

Darb edildi, gözlüğü kırıldı.

Yine krize girdi, bu sefer hastaneye gitmesine bile müsade edilmedi.

VE bir sabah vakti, şeker komasına girerek, ruhunun ufkuna yürüdü, soğuk nezarethanede.

Tüm bunları, kendisine müslümanım diyenler yaptı.

Tüm bunları yapanlara, kendisine müslümanım diyenler destek oldular.

Bir kız çocuğu yetim kaldı.

Bir kadın dul kaldı.

Bir baba can yongası evladından oldu.

Bir ananın yüreğine kor ateş kondu.

Ama

Evladını kaybeden babanın, annenin, babasını kaybeden çocuğun, eşini kaybeden kadının çilesi bitmedi.

Tüm bu zulmü yapanların zulmü bitmedi.

Ölmüş evladının cenazesini bile vermediler babaya, anneye.

Sadece bir öğretmen olan evlatlarına hain dediler.

Hainlerin cenazesini vermeyeceğiz.

Hainlerin cenazesini yıkattırmayacağız.

Hainlerin cenaze namazını kıldırmayacağız.

Bu fani dünyada, son bir defa evladınızın yüzüne bakmanıza müsade etmeyeceğiz dediler.

Onu hainler mezarlığına gömeceğiz dediler.

Acılı baba hastane önünde bitkin ve çaresiz, derdini dertten anlamayanlara anlatmaya çalışıyor.

Acılı anne göz yaşları içinde, oğlunun masumiyetini anlatmaya çalışıyor, kalpleri kararmış insanlara.

Yüreğim yangın yeri.

Kelimeler kifayetsiz anlatmaya acımı.

Tek yapabildiğim, dua.

Halimizi sana şikayet ediyoruz Allahım.

Sana havale ediyoruz bu zalimleri.

Ve dilimde, yardımın ne zaman Allahım .