Yeni Şafak gazetesi yazarı Salih Tuna , bugun ki yazısında AKP’ye karşı açtı ağzını yumdu gözünü.
Çok ağır eleştirler getirerek, AKP’yi taşralı İslamcılar olmakla suçlayan Tuna, bunun kabul edilemez olduğunu söyledi.
İŞTE O YAZI
Hem Abdülhamid’in siyasi dehasıyla imparatorluğu 33 yıl ayakta tuttuğundan sitayişle bahsedip hem de Neo-İttihatçıların maceraperest söylemlerine itibar etmek olmaz.
Her şeyden evvel dış politika duygusallık, hamaset, ideolojik romantizm kaldırmaz.
Dengeler değişirken bir noktaya kapanıp kalmak, bunu da “ilkeli olmakla” açıklamak haklılığınıza gerekçe olabilir ama haklı olma hakkınız size hiçbir “hak” kazandırmaz.
Dahası, tuğyancılar yani haksız hukuksuzlar saha genişletirken bizzat sizin “yüce haklılık erdeminizi” manivelaya dönüştürürler de haberiniz olmaz.
Her zaman söylerim: Yaşadığımız dünya haklının değil güçlünün hükümferma olduğu bir dünyadır.
En yalın ifadeyle, güçlüysen haklısın. Maalesef budur, modern çağdaş dünyamız bu kadardır.
Ve, sadece güçlülerin hukuku vardır. Diğer “hukuklar” kamuflajdan ibarettir. “Dünya 5’ten büyüktür” sadece bir slogan, bir temennidir. Gerçekte dünya 5’ten değil, 1’den bile küçüktür. Büyük patron ABD‘dir.
İşin tuhafı, böylesi bir dünyada referansı demokrasi olmayan hiçbir rejim de makbul değildir.
Peki ne yapmalı?
Güçlü olana boyun mu eğmeli, güçlü olmak uğruna hakkı gözetmekten vaz mı geçilmeli, ezilenlere, katledilenlere, evlerinden yurtlarından haksız yere çıkartılanlara bigane mi kalınmalı?
Ne münasebet.
Siyaset veya politika tam da burda başlar.
Bunun için de öncelikle “taşralı İslamcılığın” yalapşap duyarlığından, ufuksuzluğundan uzak durmak gerek.
Taşralı İslamcıların dün İrancılıklarını frenleyemedik, bugün İran düşmanlıklarını frenleyemiyoruz.
Hem Esatçı olacak kadar tozutmayı, hem de “Emevi Camii’nde Cuma kılacağız” diyecek kadar coşmayı başaran bu kardeşlerimizin çoğu da Cuma namazı kılmaz.
Hiçbir eleştirel yaklaşıma da müsaade etmezler.
Öyle ki, Arap Baharı konusunda bu arkadaşların coşkularını frenleyemedik. Gittiler, İhvan-ı Müslimin’i Sisi firavununa göz göre göre toslattılar.
Türkiye çok korkunç “ağır acılı sulardan” geçerek bu günlere geldi. Bu günlere gelirken çekilen cefalar gerçekten de saymakla bitmez.
İttihatçılar koca imparatorluğu nasıl ki bozuk para gibi harcadılar, bunlar da “Yeni Türkiye”yi aynı şekilde maazallah harcayacaklar.
Ortadoğu’da dengeler her gün değişirken, Suriye‘de bile ABD bir öyle bir böyleyken, Fransa fırfır dönerken, Rusya Netanyahu‘yla anlaşıpGolan Tepeleri konusunda garanti verip Suriye’ye inerken, ve yine Rusya, İsrail’in Hizbullah komutanı Samir Kantar‘ı Suriye’de katletmesine göz yumup, İran ses çıkarmazken, hülasa, oyun içinde oyun kurmak için kartlar yeniden karılıp dağıtılırken bu muhteremler istiyorlar ki koca Türkiye kendi ufuksuzluklarına kapansın, konjonktürü hiç hesaba katmasın.
Aynı şekilde, Musul‘da Türk askeri varlığına İran, Irak, Rusya, ABD ve en son olarak da Arap Birliği’nin karşı çıkmasının bu muhteremlere göre hiçbir anlamı yok.
Türkiye Rus uçağını düşürdü, akabinde, birçok denge yıkıldı, birçok denge kuruluyor.
Bu değişiklikten İsrail, Irak, Suriye, İran hoşnut. ABD ve Avrupa’nın bakmayın hoşnut değil gibi yaptığına, goygoyculuklarından belli ki onlar da hoşnut. Paralelciler dünden hoşnut, fırsat bulsalar postu Moskova’ya serecekler. PKK networku bayram yapıyor zaten, eski Türkiyeciler de ellerini ovuşturuyor.
Enteresandır, hamaset ehli “taşralı İslamcılar” da gayet hoşnut.
Kim hoşnut değil peki?
“Rus uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik” açıklamasını yapan Yeni Türkiye’nin mimarı değil mi?
Sayın Erdoğan mezkur açıklamasıyla, Rusya’yı küçük düşürmek gibi bir niyetimizin asla olmadığını, Rusya’ya saygı duyduğumuzu, angajman kurallarına rağmen Rusya’nın gözümüzde imtiyazlı bir yeri ve kredisi olduğunu ifade etmiş olduğu halde, Rusya neden tansiyonu düşürmek yerine her geçen gün artırmayı tercih ediyor?
En önemlisi de, bu gerginliği Rusya, ABD’ye rağmen mi tırmandırıyor?
Fakire sorarsanız, bizi oturtmak istedikleri “yörünge” için ABD‘yle birlikte tırmandırıyor.
Yazık ki, sonuç itibariyle taşralı İslamcılar da bu “yörüngeye” oturmamıza katkı sunmanın ötesinde hiçbir şey yapmadılar.
Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.
Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...