Çok bereketli ve kazançlı günlerden geçiyoruz.
Ben yaşadığımız bu süreci bir kazanma kuşağı olarak görüyorum zira.
Çünkü
Bu günler, ashabıyla oturuken gaybdan manzaralar kendisine gösterildiğinde, dizlerinin üstüne doğrularak, “kardeşlerime selam olsun” diyen Peygamberin selamına, “aleyküm selam” denen günler.
Bu günler, imanın bir kor haline geldiği, eline aldığında elini yaktığı günler.
Bu günler, evden çıkınca eve bir daha dönüp dönmeyeceğinizin garantisinin olmadığı günler.
Bu günler, Hz. Abbas’ın Akabe’de, “siz neye iman ettiğinizi biliyor musunuz ?” diye sorduğu soruya, “evet ” dediğimiz, ölümlerin ve zulümlerin göze alındığı günler.
Bu günler, kızgın kumlarda göğsüne kayaların konulduğu, “Ehad! Ehad !” diye inleyen Bilallerin günleri.
Bu günler, develere ayakları bağlanıp ortadan ikiye ayrılan Sümeyyelerin günleri
Bu günler, evinden yurdundan koparılıp, geri bakıp bakıp, “vallahi beni çıkarmasalardı seni asla terketmezdim” diye inleyen peygamber günleri.
Bu günler, hasedinden dolayı kardeşleri tarafından kuyulara atılan Yusufların günleri.
Bu günler, Nemrutlar’ın kininden ve nefretinden dolayı mancınıklara bağlanan, ateşlere atılan İbrahimlerin günleri.
Bu günler, Firavun ordunlarının Nil’de sıkıştırdığı sırada, “Allah elbet bir yol açacaktır” diyen Musaların günleri.
Bu günler, hapishanelerde, camsız penceresiz koğuşlarda, soğukta ölüme terkedilirken bile, “biz acele ettik kışta geldik, sizler cennet asa baharlarda geleceksiniz” diyen Saidlerin günleri.
Bu günler, ordular başkomutanıyken vazifeden alınan, sarığı boynunda bir er olarak mücadele eden Halidlerin günleri.
Bu günler, iş başa düşünce, sırtına bebeğini bağlayıp cepheye muhimmad taşıyan Nene Hatunların günleri.
Bu günler, kağıdın mürekkebin verilmediği, kanlarını mürekkeb, bez parçalarını kağıt yaparak asrın insanının imanını kurtaracak eserleri yazanların Zübeyirlerin, Tahiri Mutluların günleri.
Bu günler, ” hakiki İmanı elde eden adam, kainata meydan okuyabilir” hakikatinin yaşandığı günler.
Zor günler bu günler.
Ama bereketli günler.
Küllenmiş duygularımız yeniden kor oldu.
Kurumuş gözlerimiz yeniden gözyaşıyla buluştu.
Ölmüş aşkımız, şevkimiz yeniden hayat buldu.
“Sizden öncekilerin çektiklerini çekmeden, cennete girebileceğinizi mi zannediyorsunuz?”, ilahi ikazının korkusuna derman oldu.
Evet,
Biz ki, Kabe’de secde ederken başına işkembeler konmuş Peygamberin izindeyiz.
Biz ki, Taif’te taşlanmış peygamberin izindeyiz
Biz ki, Uhud’da miğferi parcalanmış, dişi kırılmış peygamberin izindeyiz.
Biz ki, Fetih aşkıyla kendisini ata bağlamış ashabın peşindeyiz.
Biz ki, şehit olurken “attan inmeysüz” diyen Hüdavendigarların peşindeyiz.
Biz ki, “milletimin imanını selamatte görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım” diyen Bediüzzamanların peşindeyiz.
Biz ki, Allah’a kul olmuşuz, kula kul olmayız.
Biz ki, Allah’a kul olmuşuz, paraya kul olmayız.
Biz ki, Allah’a kul olmuşuz, makama kul olmayız.
Biz ki müslümanız, kandırılırız ama kandırmayız.
Biz ki insanız, hayvandan aşağı olan dilsiz şeytan olmayız.
Ey zalimler ! ve ey Allahtan korkmaz kuldan utanmazlar !
Evlerimizden kovsanız da
Okullarımızı kapatsanız da
Hapse atsanız da
Tehditler savursanız da
Yalanlar atsanız da
Vallahi billahi size boyun eğmeyeceğiz.
Vallahi billahi size biat etmeyeceğiz.
Hakkı haykırmaya,
Zalime karşı dimdik durmaya,
Yaptığımız hizmetleri bine katlamaya,
Bugün bir koşturuyorsak, artık bin koşturmaya,
Bu gün bir isek, inşallah bunu milyon yapmaya yemin ediyoruz.
Söz verdik Allah’a, girdik rey-i sevdaya cünunuz, bir daha dönmeyi döneklik biliyoruz.
Dönmeyecez biz bu davadan.
Dönmeyecez biz bu yoldan.
Zulmünüz azala azala değil, zulmünüz arta arta yok olup gideceksiniz.
Dişimizi sıkacaz sabredeceğiz.
Bizi sokaklara çıkaramayacaksınız.
Bizi şiddete bulaştıramayacaksınız.
Bizi asker ve polisle karşı karşıya getiremeyeceksiniz.
Hakkımızı sonuna kadar savunacağız.
Yazacağız
Anlatacağız.
Ve hakikati haykıracağız.
Susturamayacaksınız.
Engelleyemeyeceksiniz.
Boyun eğdiremeyeceksiniz.