“Zaman” ve “Vakit, birbirine karıştırılan, birbirinden farklı iki kavramdır. Zaman, belirsizdir. Vakit, zamanın belirli bir anıdır. Zaman, hareket ifade etmez. Vakit, nice hareketin doğumuna bir illettir. Şafak vakti gelir, gün doğar. Ölüm vakti gelir, son nefes verilir. Tekvini emirlerde, vakit gelmiş ise Sünnetullah gereği eylem gerçekleşir. Taabbudi emirlerin de bir vakti vardır. Namaz vakti gelir, namazlar eda edilir. İmsak vakti gelir, nefse gem vurulur. Dünyevi işlerin de bir vakti vardır. Hasat vakti gelir, ürün toplanır. Kalkış vakti gelir, uçak hareket eder. Taabbudi emirler ve dünyevi işlerde, vaktin gelmesi ile gerçekleşecek eylem, iradeye bağlıdır. Ferd, iradesi ile neyi tercih etmiş ise sonucunu da kabul etmiş demektir. İftar vakti gelmeden nefse teslim olan, kefaretine razıdır. Hasat vakti gelmeden ürün kaldıran, zarara razıdır. Vakit, zamanın belirli bir anını ifade ettiği gibi vakitsizlik de, zamanın belirsiz bir anını ifade eder. Eylem, olması gereken vakti gelmeden veya olması gereken vakti geçtikten sonra gerçekleşmiştir.
Vakitsiz eylemlerde sonuç, -Allah’ın hikmeti mahfuz- çoğunlukla zarardır. İnsan, vakitsiz yaptığı işlerden sorumlu olduğu gibi vakti gelip de yapmadığı işlerden de sorumludur.
Belirsiz olan zaman içerisinde, belirli olan vakitlerin zuhur emareleri vardır. Emarelere bakarak, vaktin ne vakti olduğu tespit edilebilir.
Muhammed İkbal “Cahil secde ediyordu. Oysa kıyam vaktiydi.” der. Vakti gelmeden kıyam etmemek, kıyam vaktinde secde etmemek için zamanın emarelerine dikkat kesilmek lazım. Vakit, ne vaktidir?
Suriye, Irak, Türkiye, Arakan, Filistin, Doğu Türkistan… Semalarından kara bulutların eksik olmadığı beldelerde Müslümanların payına ya şehadet ya esaret düşmüş. Denizin, balığın ve gecenin Hz. Yunus aleyhine ittifak etmesi gibi esbab, alem-i İslam’ın ferec ve mahreci aleyhine adeta ittifak etmiş. Gün gelir ufukta, kurtuluşa dair en ufak bir ışık dahi görülmez. Yıkımları yıkımlar kovalarken, ye’s denilen fasid daireye düşülebilir. Ama o gün, bugün değil.
İnsanlar evlerinden sürgün edilmiş, öz vatanlarında parya haline gelmiş, şehirleri yıkılmış, bir ana vurulup sokak ortasında can vermiş de, günlerce cesedi sokaklarda kalmış. Bir başka ana, defnetme izni verilmediği için günlerce vefat eden çocuğunun cesedini buzdolabında saklamış. Gün gelir, ölümler sıradanlaşır. İnsan, insanlardan firar edip, kuşe-i uzlette inzivaya çekilmek isteyebilir. Ama o gün, bugün değil.
Hased ateşi ile yanıp, dünyaya kurdurduğu cehennemlerinde kendine secde etmeyenleri öldürtmek isteyen Firavun’un varisleri, bebeklerinize bile acımayabilir. Kendisine secde edenleri dünyalıklar ile dünyada ihya ettirip, sahte cennetlerine koyanlar, tevhidi kıble edindiğiniz için sizleri zindanlarda işkencelerden geçirebilir. “Nerede Allah’ın yardımı” intizarına düşebilirsiniz. Gün gelir, işkenceler dayanılmaz hale gelir de, sabra dahi sabredilemez olunur. İnsan, ruhsatları esas alıp zalime boyun eğmeyi düşünebilir. Ama o gün, bugün değil.
Gün gelir insan korkabilir. Sadece nefsinin endişesine düşebilir. Vicdanlar sükut eder, zifir karanlıkta meçhul bir sonu, söz orucunda bekleyebilir. Ama o gün, bugün değil.
Bugün, konuşma vaktidir. Bugün, zulme karşı söz orucundan iftar vaktidir. Bugün katillerin, tecavüzcülerin, hırsızların özgür olduğu bir ülkede, özgürlükleri ellerinden alınan ve zindanlarda sükuta mahkum edilen masumların sesi olma vaktidir. İşlerinden edilen, mallarına el koyulan, Haşimoğulları boykotu gibi çoluk-çocuk açlık ve ölüme mahkum edilen mustazaflara el uzatma vaktidir. Bugün, yıkılan şehirlerin yerine TOKİ binalarından önce vicdanları yükseltme vaktidir. Bugün ye’s vakti değil mücadele vaktidir. Karanlığın en koyu tonunda olsa da ufuk, karanlığı dağıtacak bir mum yakma vaktidir. “Birkaç cümle ile neyi değiştireceksin” diyenlere bakmadan, Nemrutların ateşini söndürmek için gagasında bir damla su taşıyan güvercin olma vaktidir. Bugün işlerinden atılarak aş derdine düşürülenlere kardeş, analarından ayrılan çocuklara ana olma vaktidir. Babalarından mahrum edilen çocuklara el uzatma vaktidir. Bugün, kalemi elinden alınanların kalemi, sesi kısılanların yükselen sesi olma vaktidir. Saltanatı için Kabe’den daha kutsal kalpleri yerle bir etmeye azmetmiş, Ebrehe’nin nesline karşı ebabiller olma vaktidir. Alim kisvesi altında saray soytarılığı yapan Taylasanlılara karşı ilmin izzetini muhafaza vaktidir. Bugün Yezidlere karşı Hüseyin, Mansurlara karşı Ebu Hanife olma vaktidir. Lüzumsuz konuşmaların hesabı sorulacağı gibi lüzumsuz susmaların da hesabı sorulacaktır. Bugün susma vakti değil “dilsiz şeytanlar”dan olmamak için konuşma vaktidir.